Dokunma, sözel
olmayan bir iletişim biçimidir. Sözel olmayan iletişim, sözlerle
iletemediğimizi karşımızdakine aktarır. Sanılanın aksine, günlük hayatta büyük
oranda sözel olmayan mesajlarla iletişim sağlıyoruz. Teselli etme, şefkat
gösterme, güven ve dostluk mesajlarının hepsini bir dokunmayla
verebiliriz.
Dokunma, bir
insanın hem bilişsel hem fiziksel ve en önemlisi de duygusal gelişimi için çok
önemlidir. Sözler unutulsa da bedenin yaşadıklarını unutması çok daha zordur
çünkü tenin de bir hafızası var. Geçmişte yaşadığımız iyi ve kötü dokunmalar
ömrümüzün sonuna kadar o hafızada kayıtlı kalır. Kötü dokunmanın (yani fiziksel
ve cinsel taciz) travmatize edici etkisi yüksek olduğu gibi, iyi dokunmanın da
çok müthiş bir iyileştirici gücü vardır. Hem dokunan hem dokunulan kişi bu
iyileştirici güçten yararlanabilir.
Hayatımızdaki ilk
dokunuş doğumdan sonra annenin ilk temasıyla olmalıdır. Normal ya da sezaryen
doğum fark etmeksizin o ilk temasın anneyle sağlanmasının önemi yavaş yavaş
daha çok fark ediliyor. Ebeveynler ve doktorlar bu konuda daha dikkatli
davranıyorlar. Çünkü araştırmalar bu ilk anın, insanın bütün hayatını temelden
etkileyecek güvenli bağlanma için çok kritik olduğunu göstermekte.
Bebeği emzirme
sırasındaki tensel temas da aynı şekilde anne-çocuk arasındaki bağı
güçlendirir. Annenin çocuğuna dokunmasının önemi yaşamın ileriki yıllarında da
sürer. Ağlayan bir bebeğin kucağa alındığında sakinleştiğini
gözlemlemişsinizdir. İşte bunun sebebi de anneyle kurulan bağın güven verici
etkisinin yanında dokunma sonucu salgılanan hormon: oksitozin.
Oksitozin hormonunun
salgılanması bağlanmayı arttırır, kalp atışını yavaşlatır ve
sakinleştirir, stres hormonu olan kortizolü azaltır ve dolayısıyla gelecekte
daha az sağlık problemi yaşanmasına neden olur. Bunun tersi durumlarda, yani
bebeklik ve çocuklukta yeterince temas yaşanmazsa ileride dikkat eksikliği,
depresyon ve kronik ağrı gibi birçok soruna yatkınlık artmaktadır. Bunların da
ötesinde kendisine dokunulmayan ya da hep kötü dokunuşlar tecrübe etmiş olan
bir insan dokunmayı da bilemeyeceğinden başkalarıyla ilişki kurmakta zorluk
yaşayabilir.
Dokunma
yoksunluğunun en çarpıcı örneklerinden birisi 1990'larda Romanya'daki bir
yetimhanede yetişen çocuklardır. bu yetimhanede pek çok çocuk ve çocuklara
oranla az sayıda bakım veren bulunmaktaydı. Bu çocukların fiziksel ihtiyaçları
karşılanıyor olmasına rağmen yetimhanede ani ölümler yaşandı, zihinsel ve fiziksel
gelişim geriliği olan çocuklar tespit edildi. Daha sonra bunun, temas yoksunluğunun
neden olduğu duygusal açlıktan kaynaklandığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak, dokunmak yemek-içmek gibi temel ihtiyaçlarımızdan bir tanesi. Şimdi, hem
kendinizi hem de onu iyileştirmek için en yakınınızdaki kişiye sarılabilirsiniz
=)
NOT:
Çocuklarımıza iyi dokunuş ve kötü dokunuş arasındaki farkı öğretmek çok önemli.
Bunun için yararlanılabilecek kaynaklardan bir tanesi için:
Şeyma Demirlikan, Klinik Psikolog
seymademirlikan@gmail.com