Dokunmanın İyileştiren Gücü


20 Mayıs 2015
- 


Gönderen
Oyuncu Terapist


Dokunma, sözel olmayan bir iletişim biçimidir. Sözel olmayan iletişim, sözlerle iletemediğimizi karşımızdakine aktarır. Sanılanın aksine, günlük hayatta büyük oranda sözel olmayan mesajlarla iletişim sağlıyoruz. Teselli etme, şefkat gösterme, güven ve dostluk mesajlarının hepsini bir dokunmayla verebiliriz. 
Dokunma, bir insanın hem bilişsel hem fiziksel ve en önemlisi de duygusal gelişimi için çok önemlidir. Sözler unutulsa da bedenin yaşadıklarını unutması çok daha zordur çünkü tenin de bir hafızası var. Geçmişte yaşadığımız iyi ve kötü dokunmalar ömrümüzün sonuna kadar o hafızada kayıtlı kalır. Kötü dokunmanın (yani fiziksel ve cinsel taciz) travmatize edici etkisi yüksek olduğu gibi, iyi dokunmanın da çok müthiş bir iyileştirici gücü vardır. Hem dokunan hem dokunulan kişi bu iyileştirici güçten yararlanabilir.



Hayatımızdaki ilk dokunuş doğumdan sonra annenin ilk temasıyla olmalıdır. Normal ya da sezaryen doğum fark etmeksizin o ilk temasın anneyle sağlanmasının önemi yavaş yavaş daha çok fark ediliyor. Ebeveynler ve doktorlar bu konuda daha dikkatli davranıyorlar. Çünkü araştırmalar bu ilk anın, insanın bütün hayatını temelden etkileyecek güvenli bağlanma için çok kritik olduğunu göstermekte.

Bebeği emzirme sırasındaki tensel temas da aynı şekilde anne-çocuk arasındaki bağı güçlendirir. Annenin çocuğuna dokunmasının önemi yaşamın ileriki yıllarında da sürer. Ağlayan bir bebeğin kucağa alındığında sakinleştiğini gözlemlemişsinizdir. İşte bunun sebebi de anneyle kurulan bağın güven verici etkisinin yanında dokunma sonucu salgılanan hormon: oksitozin.
Oksitozin hormonunun salgılanması bağlanmayı arttırır, kalp atışını yavaşlatır ve sakinleştirir, stres hormonu olan kortizolü azaltır ve dolayısıyla gelecekte daha az sağlık problemi yaşanmasına neden olur. Bunun tersi durumlarda, yani bebeklik ve çocuklukta yeterince temas yaşanmazsa ileride dikkat eksikliği, depresyon ve kronik ağrı gibi birçok soruna yatkınlık artmaktadır. Bunların da ötesinde kendisine dokunulmayan ya da hep kötü dokunuşlar tecrübe etmiş olan bir insan dokunmayı da bilemeyeceğinden başkalarıyla ilişki kurmakta zorluk yaşayabilir.
Dokunma yoksunluğunun en çarpıcı örneklerinden birisi 1990'larda Romanya'daki bir yetimhanede yetişen çocuklardır. bu yetimhanede pek çok çocuk ve çocuklara oranla az sayıda bakım veren bulunmaktaydı. Bu çocukların fiziksel ihtiyaçları karşılanıyor olmasına rağmen yetimhanede ani ölümler yaşandı, zihinsel ve fiziksel gelişim geriliği olan çocuklar tespit edildi. Daha sonra bunun, temas yoksunluğunun neden olduğu duygusal açlıktan kaynaklandığı ortaya çıktı.
Sonuç olarak, dokunmak yemek-içmek gibi temel ihtiyaçlarımızdan bir tanesi. Şimdi, hem kendinizi hem de onu iyileştirmek için en yakınınızdaki kişiye sarılabilirsiniz =)

NOT: Çocuklarımıza iyi dokunuş ve kötü dokunuş arasındaki farkı öğretmek çok önemli. Bunun için yararlanılabilecek kaynaklardan bir tanesi için:


Şeyma Demirlikan, Klinik Psikolog
seymademirlikan@gmail.com